Beton ve bağzı şeyler

Devletin temel çekirdeği bir betondan oluşuyor. Betondan küçük parçalar koparanların, “değişiyoruz” argümanlı şekilsiz analizleri bir kenarda dursun şimdilik. Beton biliyor ki eninde sonunda siyaset dönüp dolaşıp yine kendisine yapışıyor. Beton çekirdeğin etrafında koparılan fırtınalar, bir süre sonra betona övgü düzmeye, onunla uzlaşmaya ve nihayet betonla benzeşmeye eviriliyor. Devletin özü milliyetçi ve muhafazakâr ve sadece bu çizgide hareket edeni içinde barındırıyor. Tutuculaşmayan, devleti yüceltmeyen her yapı mutlaka tüketiliyor. Değişiyor-muş, dönüşüyor-muş gibi yapmaları sever devlet. “Yeni” denen şey mutlaka milliyetçi, muhafazakâr derinliğiyle uyumlu olmalıdır. Laiklik, şeriat, Cumhuriyet, demokrasi, özgürlük, hak, hukuk, adalet, eşitlik gibi tüm kavramların özü asla ve asla bu temel iki çizginin sınırlarını aşmamalıdır. Bunlara “kırmızı çizgiler” diyorlar. AKP iktidarının çıktığı yer ile geldiği yere bakınca bu daha da açık görünüyor.
Bu çizgi, Baykal ile Egemen Bağış’ı yan yana oturtandır. Hırsızlık, arsızlık, yolsuzluk, kokuşmuşluk ne varsa hepsi, “milli” dava karşısında önemsiz gürültülerdir. İşte beton dediğimiz şey, ikisini bir arada tutan temel yapıdır. Güvenlik paketi bu öze dönüşün tam kendisidir. Polis devleti ortaklığı hem ulusalcıların, hem İslamcıların ortak ideolojisidir. Çıt çıkarmayan tek tip bir ülke hayali, “dava” dedikleri şeyin özünü oluşturuyor. Kendisi gibi düşünmeyen herkesi “hain” ilan etme, “düşman” olarak işaretlemenin, günlük dilin parçası haline geldiği yerde, “yaşam” üzerine kurulan her cümle artık bir infaz nedeni.
“Çıkacak” diye bağıran takunyalı ses, işte bunu ilan ediyor. Siyasi ve ekonomik krizin derinleştiği yerde “güvenlik” adı altında çıkarılan tüm yasalar, halka karşı savaş hazırlığından başka bir şey değildir. Kendini güvende hissetmeyenlerin korkusu, korkunç bir şiddete dönüşmüştür hep.
Gezi İsyanı’nın tüm kesimleri bir araya getirmesinden devletin duyduğu rahatsızlık ve arkasından hızla bu birlikteliği parçalamaya dönük siyasi pazarlıkların sonuçlarını ilk önce sokakta gördük. Ortalıktan çekilerek, iktidarın kuruyan ağzına su taşıyanların, koşarak AKİT’e verdikleri söyleşiler ilk işaretti. Hedef saptırmanın yolu olarak şimdi HDP’yi işaretliyorlar. “AKP ile işbirliği yapıyor” bağırtıları ile şenler. HDP’nin parti olarak seçime girmesi, sol ile ittifak arayışı büyük bir telaş yaratmış görünüyor. Şimdiden fatura hazırlıyorlar. Milyonlarca oy alan, programı ve hedefleri olan bir partiye “Girerseniz AKP kazanır, girmeyin” demek, inkârcılığın bir başka yansımasıdır ve siyasi bir linçtir. HDP’nin kendi kaderini tayin hakkı yine kendisine aittir. Bunun yaratacağı sonuçların tartışması elbette ki yapılmalıdır ama “katılmasın, girmesin” kalıbına bürünen utangaç inkârcılık gözden kaçmamalıdır.
Başarısızlıkları “siyasi zafer” söylemleri içine koyup bir bilinmeze referans vermekten çıkıp somut kazanımlar elde edebilmek ve elle tutulur gözle görünür bir hale getirmek, iktidarın yarattığı “çaresizlik” duygusuna, konulan barajları aşarak ve yarattığı etkiyi kalıcı hale getirerek cevap vermek, herkesi daha çok güçlendirecektir. Milliyetçi, muhafazakâr betonu güçlendiren şey, hak ve özgürlükler mücadelesinin parçalı ve marjinal hale getirilmesi ve kendisine benzetmesindeki başarısıdır. Bu hale gelen her mücadele, elbette önce kendi çocuklarını yemeye başlar ki mücadele tarihi bunun örnekleriyle doludur.
Solun bittiği, köhne olduğuna dair o gak-lı- guk-lu söylemlerin bir karşılığı olmadığı, hırsızlık, yolsuzluk ve anti demokratik tüm uygulamaların sağın kodlarını oluşturduğunu görmeyen yok artık. Şimdi alternatif bir SOL siyasetin kendisine yer açacağı geniş bir boşluk var. Bu boşluk, güçlü ve alternatif birlik siyaseti ile doldurulmazsa, korkarım ki o beton, yeniden hepimizin üzerine binecek.
“Yetmez ama evet” ya da “bas geç” gibi absürdlüklerin gölgesinde içimizi yeniden boşaltacaklar.
Şartlar ve koşullar sol siyasetin ve değerlerin yeniden alternatif olabilmesi için hiç bu kadar uygun olmamıştı.
Ya küçük hesapların ve hesaplaşmaların içinde birbirimizi eritecek, ya da iktidara alternatif bir sol için fırsata dönüştüreceğiz.