Hayır’ı örgütlemek, umudu büyütmek

“Hayır” talebi, kendi örgütlü gücünü en geniş temelde örgütleyemezse, hangi sonuç çıkarsa çıksın yaşanacakları göğüsleyebilecek, tek parça halinde durarak müdahale edebilecek bir siyaseti kuramayacaktır. Görmemiz gereken şey, referandum sonucu ne olursa olsun, bir kaosun bizi beklediğidir
“Hayır” kampanyası ve gerçekliğimiz üzerine, siyaseti ince eleyip sıkı dokumak, farkındalığı en geniş çepere yayarak umut haline getirmek, ortaya çıkan enerjiyi doğru kanalize etmek gibi bir sorumluluk duruyor karşımızda. Süreç tek adam etrafında milliyetçi, şoven bir bloğun, devletin tüm imkânlarını kullandığı, daha tehlikelisi hiçbir hukuk tanımadan kullanarak tüm muhaliflerin üstüne hoyratça abandığı, hukuksuzluğun yetmediği yerde, mafyavari zorbalığa dönüştüğü, bu zorbalığın herkese, her kesime dokunduğu bir hatta ilerliyor. Hatta ilerlemiyor, acelesi var koşuyor. Koşarken önüne çıkan her şeyi ayaklarının altına çekerek eziyor, ezdiriyor ve yok ediyor.
Tek adam diktasına ve tüm anti-demokratik yöntemlere, hukuksuzluğa, adaletsizliğe, kişi hak ve özgürlüklerin tamamen gasp edilmesine, can güvenliğinin ortadan kaldırılmasına karşı elimizde önemli bir mücadele aracı var. Bu aracın adı “HAYIR” ve bu aracı sadece referandum kampanyasına dönük olarak düşünmek ve hareket etmek ise tehlikeli bir hata olacaktır.
Gezi’den sonra
Hayır kampanyasını örgütlülüğe dönüştürme, bugünden yarına alternatif bir sistem haline getirme, kolektif mücadeleyi en geniş birliktelikler etrafında örme zorunluluğunu gelinen noktada olmazsa olmaz olarak görmek, anlamak ve içselleştirmek zorundayız.
Zorundayız diyorum çünkü Türkiye’nin en geniş, en dinamik isyanı olan Gezi ve hemen arkasından oluşan boşluk, savaş ve Kürt nefreti temelli milliyetçi, şoven politikaların devreye sokulması, sol ve ilerici güçlerin geliştirdiği modelin ittifaklar siyasetini doğru kuramaması, Kürt siyasi hareketi ile arasına kalın çizgiler çekerek, iktidarın ve devletin, şoven siyasetin hareket alanını genişletip, sol güçler içinde çatlaklar yaratması gibi birçok zincirleme etkilere yol açmış ve sonuç olarak Gezi kitlesi olarak tarif ettiğimiz alan daralmış, kaba ulusalcı propagandanın etki alanına doğru çekilerek zemin kayması yaşanmıştır.
HDP’nin müdahalesi
HDP, tüm eksikliklere, zorluklara rağmen, demokrasi çeperinde yer alan tüm kesimlerle “Radikal demokrasi ve yeni yaşam” sloganıyla sürece güçlü bir şekilde dâhil olmuş ancak bunun getireceği kazanımlar doğru değerlendirilememiş, doğru değerlendirenlerin sesi ise “kimlik siyaseti yapıyorlar, angaje oluyorlar” gibi, maalesef ulusalcı bağırtıların da dâhil olduğu bir koro altında baskılanmıştır.
HDP’nin 7 Haziran zaferi, üzerimize serpilmiş yenilgi toprağını silkelerken, devlet ve iktidar açısından sistemde açılmış kocaman bir delik olarak görülmüş, demokrasi, özgürlük talebinin Kürt siyasi hareketinin dinamiği etrafında şekillenerek büyümesi, gerici şoven kesimleri hızla bir araya getirerek, “ya başkanlık, ya kaos” olarak formüle edilen “devlet bekası” anlayışında birbirine yapışmıştır ki, bu bile HDP’nin meclise girmesini engelleyememiştir.
Bunu anlatmamdaki temel neden, “seni başkan yaptırmayacağız” diyen iradenin aslında toplumun geniş kesimlerinin duygusuna tercüman olmasındaki rolü ve daha önemlisi bunun etrafında hızla toparlanan kesimlerin kendisini bir parti etrafında örgütleyerek, siyaseten kalıcılığını bugüne kadar sürdürebilmesindeki tılsımının direnme iradesiyle çok bağlantılı olduğunu hatırlatabilmektir.
Sadece “Hayır” demek mi?
“Hayır” talebi, kendi örgütlü gücünü en geniş temelde örgütleyemezse, hangi sonuç çıkarsa çıksın yaşanacakları göğüsleyebilecek, tek parça halinde durarak müdahale edebilecek bir siyaseti kuramayacaktır.
Görmemiz gereken şey, referandum sonucu ne olursa olsun, bir kaosun bizi beklediğidir. (Bir darbe gerçekliği de bu kaosun parçalarından biridir.) Yönetememe krizi, ekonomik kriz ve sistemin meşruluk sorunu daha da derinleşerek, aklımızın bile almayacağı sonuçlarla bizleri karşı karşıya bırakabilir. Bütünlüklü durabilmek, üzerimize devrilecek bir sisteme karşı, kendi alternatifimizi yaratarak, herkesin, her kesimin kendisine bir alan bulabileceği, çalışabileceği, kimsenin kimseye üstünlük sağlamadığı, halkın çıkarlarının gözetildiği, güvenlik ve dayanışma ağının ihtiyaçlar temelinde örgütlendiği ve olası tüm gelişmelere karşı siyasetin aşağıdan yukarıya doğru taşındığı bir model hepimizi daha güçlü ve hazırlıklı kılacaktır.
Bu nedenler “hayır” sadece bir “hayır”dan ibaret değildir.
Örgütlü bir güce dönüşmeyen her çıkış, her itiraz, hızla yenilgi duygusuyla buluşur.
Sistemli bir karşı koyuş görevi
Tüm gücü tek elde toplamış ve tüm sistemi kendisine bağlamış bu iktidarın öncelikli olarak meşruluk sorunu var. Yönetememe krizi var, devasa bir ekonomik kriz var. Rejim değişikliğinden rahatsız devlet içi güçler var. İttifaklarının kaygan bir zeminde olması var ve en önemlisi devlet geleneğinin kendini yeniden kodlayarak, ortamı fırsata çevirme, manevra yapabilme alanı ve yara almış olsa da, gücü var. Batı’ya kendisinin vazgeçilmez olduğunu “referandum” sonucuyla vermek ve tüm anti-demokratik uygulamalarına ve mafya yöntemlerine “evet” onayı almış bir meşruluk sağlamak, sınırsız bir gücün üstüne oturarak, baskı ve zorbalığı sürdürülebilir kılmak ve dahası, “evet”e bağlı olduğunu bilen, bilmekle de yetinmeyip, büyük bir çatışmaya bu onay ile girmek isteyen, resmi ve gayri resmi militarist örgütlenmelerini kurmuş ve bunu her geçen gün büyüten bir güç var karşımızda.
Karşımızda, 7 Haziran seçimlerini, istediği sonuç çıkmadığı için yeniden yaptırmış ve bunu kan ve barut tehdidiyle gerçekleştirmiş dizginsiz bir iktidar olduğu gerçeğini hep aklımızda tutmak , HAYIR’ı, bugünden yarına sistemli karşı koyuşu örgütleyecek bir perspektifle ele almanın sol bir görev olduğu gerçeği ile hareket etmek zorundayız.
Sokakta sınanmak
Çıkacak bir “Evet” ile kendisini daha güçlü hisseden ve her şeyi yapabileceği duygusunu lümpenlikle harmanlayan gerici güçlerin tüm sokakları zapturap altına alma isteğinin, kaçınılmaz çatışmaların kapılarımıza dayandığı bir atmosferi yaratması çok mümkün. Devlet içi çatışmalar da dâhil, herkes kendisini sokakta sınamak isteyecektir.
Çıkacak bir “Hayır”ı tanımaması da mümkün. Öfke duyanların sokağa indiği, gerginliğin küçük bir kıvılcımla hızla tüm kesimlerin öfkesini tutuşturduğu durumlarla da karşı karşıya kalabiliriz.
“Hayır”ı örgütlemek,
Tüm olasılıkları hesaplamak ve hazır olmak,
“Hayır”ın hak ve özgürlükler temelli meşruluğunu büyütmek,
Ve
Bir bütün durarak, gelişmeleri göğüsleyerek, sonrası sürece müdahil olabilecek birliktelikleri ilkeler üzerine kurarak Sol’u, Sol değerleri yeniden kitlelerle buluşturmak artık elimizde.
Hayır’ı örgütlemek, umudu büyütmek bu anlama geliyor.