Moral savaşı

Ankara Katliamını, “istihbarat zafiyeti” üzerinden konuşmak, tartışmak ve dillendirmek, iktidarın ve devletin sorumluluğunu perdeleme çabasından başka bir şey değildir. Aynı zamanda, iktidarın baltaladığı barış sürecinin, yine AKP ile onarılabileceğini ima eden, sözcükleri yuvarlayarak dolaşıma sokmaya çalışanların derdi de, aynı perdelemeye dönük bir gönüllü birlikteliği işaret etmektedir. Demirtaş’ın “ilkeler siyaseti” olarak özetlediği ve çerçevesini çizdiği alanı çatlatmaya, içini boşaltmaya ve en önemlisi sol ve demokrasi güçleriyle kurulan bağları, ilişkileri boşluğa düşürmeye dönük hamleler, gelecek açısından en tehlikeli olanlardır. Daha açık söylersek, HDP’nin ilkeler siyasetinin çeperinde bir delik açılmaya çalışılıyor. Eğer iktidar ve çevresi bu deliği açmaya başarırsa, o deliğin dikiş tutması çok zorlaşacaktır. Her şeyi, “siyaset” ve “neden olmasın” üzerine kuranların, ödenen tüm bedeller üzerinden, AKP’nin iktidarda kalma çıkarlarına hizmet edecek şekilde kurnaz-laşmaları, “makul” olasılıklar-mış gibi ortalığa dökülmeleri, ilkeler ve demokratik değerler üzerine kurulan deneyimi delmeye dönük hamlelerdir. Bir kez taviz verirseniz, hep verirsiniz. Bunu bilenler, sürekli olarak ilkeleri boşa düşürecek söz ve cümleler üretiyorlar. Unutulmamalıdır ki, bu değerler, kendiliğinden ortaya çıkmış değildir. Yılların ödenmiş bedellerinden ve direniş birikiminden süzülmüş, kimi eksikliklerine rağmen, Türkiye’nin en demokratik merkez gücü haline gelmeyi başarmış bir mücadelenin sonucudur.Hak ve özgürlükler mücadelesinin tek moral gücü, bu demokrasi güçleri ve HDP’nin varlığıdır. Bu büyük bir güçtür. Sokağın ve siyasetin bu moral gücünü sindirmeye ve kazanılan zaferin omuzlarını düşürmeye dönük fiili ve psikolojik savaş oyunlarının canice devreye sokulması, biraz da bununla bağlantılıdır. Ankara Katliamı, barış ve demokrasi isteyen tüm kesimleri hedeflemiş ve savaş isteyenlere büyük bir hareket alanı yaratmayı amaçlamıştır. Katilin kim olduğunu açıkça söyleyenler, saldırının amacını ve arkasındaki iktidar bağlantılarını gizlemeye çalışanların ezberini bozmuştur. Evet, devlet “seri bir katildir” ve bu katliamı organize edenler, devletin ve iktidarın kafasına sahiptir. AKP, hiçbir koşulda artık siyasi dengelerin ana aktörü değildir ve olamayacaktır. Ömrünü uzatmaya dair her yolu deneyeceği de biliyoruz. “Başka Türkiye yok. Bu çağrıya siz de katılın” manşetleri, tutuşmuş paçaların siyasi yansımasından başka bir şey değildir. Meşruluğunu yitirmiş her yönetim ve iktidar, mutlaka geriler, parçalanır, söner ve yok olur. AKP, büyük bir çöplükten başka bir şey değildir artık. Barış ve demokrasi, siyasetin öne çıkan meşru aktörleri ile yeniden şekillenmek zorunda. Barış, adalet ve demokrasi ile Kürt sorunu, demokratikleşme, hak ve özgürlükler arasındaki bağı doğru kuran, demokratik ilkeler etrafında birleşen ve bunu toplumun tüm kesimleri ile ortaklaştıran bir siyaset, kendine ufku geniş bir yol çizecektir. HDP, tüm sürecin en ağır bedel ödeyen partisi oldu ama Ankara Katliamı ile gördük ki, şiddet politikalarının hedef kitlesi artık daha geniş ve herkesi kapsayacak şekilde yürütülüyor. Bombalar, demokrasi ve barış diyen insanların içinde patlatılıyor. 7 Haziran’da kazanılan moral güç, tüm alanlarda geriletilerek, “hiçbir şey değişmiyor, olmuyor” duygusuna, yani “öğrenilmiş çaresizlik” içine sokulmaya çalışılıyor. En tehlikeli olan da budur.
1 Kasım seçimleri bu yüzden önemli. Moral güçler ve değerler arasındaki bir savaşın parçası bu seçim. Kimin kazanacağı değil, hangi güçlerin ve değerlerin ayakta kalacağı belirleyecek geleceğimizi.