Ölü çocuklar ülkesinde

Rozerin’i katlettiler. Her biri kendi yaşında kalmış çok çocuk gördü bu ülke. Astıkları da var içlerinde, yanına boyu kadar silah bırakıp “ölü ele geçirildi” diyerek “terörist” ilan ettikleri de. Bedeninden yaşı kadar mermi çıkanı da var, silahın dipçiği ile kafası parçalananı da, anne karnından çıkarılıp duvara çivileneni de var, işkenceye çekip etlerini liğme ligme ettikleri de, cezaevinin bir köşesinde sıkıştırılıp tecavüze edilenleri de var, havan topu ile paramparça edileni de… Bu ülkenin çocukları, her direnişte hedefe düşürülüyor. Çocuklarınızı vurarak, ömür boyu yaşayacağınız bir acıyı içinize yerleştiriyorlar. Devlet kendini hep böyle hatırlatıyor, acı ile hissedilsin ve korkulsun istiyor. Devletin arkasına dizilen büyük çoğunluk bilir bunu. Kendi çocuğunu korumanın yolu olarak görür bir başkasının çocuğunun katledişini. Kendini devlete kanıtlamanın ve karşısında olmamasının ödülüdür kendi çocuğunun geleceği. Örgütlü kötülük böyle büyür, böyle katar her kesimi içine. Ölümün yaşı her defasında böylece daha çok küçülür. Ölümün yaşı küçüldükçe, toplum da daha çok devletin “yerlisi” olur, daha çok tutuculaşır ve daha çok sarılır güçlü olanın sesine. Onun gibi konuşur, onun gibi giyinir, onun gibi seslenir, çevresine onun gözüyle bakar. En tepede bir tane sandığınız, aslında sistemin tam kendisidir. Gözden kaçırılan da hep budur. “Hiç duymadım, bilmiyorum valla, ne zaman olmuş, yok daha neler, haberleri izlemiyorum abi…” gibi cevaplara kanmayın. Biliyor hepsi, biliyoruz hepimiz. Biliyor olduğumuzu ele verirsek, yaşatılan tüm acıların sorumluluğunu taşıyacağız. Bilmiyor-muş, duymuyor-muş gibi yaptıkça, sırtımızdan iniyor, omuzlarımızda hafifliyor gerçeğin yokluğu. Gerçeği taşımıyorsanız, neden kendinizi sorumlu hissedesiniz ki? Böyle başlıyor insanın kendi vicdanını yontup, bir devlet sloganı haline getirmesi.Yan yana dizilmiş Kürt gençlerinin ölü bedenleri, Rozerin’in gözleri ve ellerinin arasında titreyen beyaz bir sayfada Nazım’ın “…insanlar için ölebileceksin/ hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için…” dizelerini titreten o heyecanı, kurşunlanmış ölüler arasında şimdi. Kar altında kalan diğerlerinin cansız bedeni gibi, yani ölümde hep akranlar birbirine bizim çocuklar. “Hak etmişler” gürültüsü arasında, delik deşik edilmiş yüzlerce hayat, hikâye ve yaşanmamış hayaller var geride. Her yarım kalan ve yaşanmasına izin verilmeyen hikâye, mutlaka başkalaşarak geri döner, dönüyor. Bir başkasının hayali, ismi, hayatı olarak var oluyor her defasında. Kendi dilinde yaşamak, kendi dilinde sevmek, kendi dilinde doğup, var olmak için yeniden direniyor… “…insanlar için ölebileceksin…” Ölebilir misiniz? “Hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için…” Yapabilir misiniz? Bir hesap sorma değil bu sorular. Bunu yapabilenlere büktüğümüz dilin, düşüncenin, fikrin bozum olduğu ve sadeleştiği tek alan burası.Konuşmak yasak, yazmak, ifade etmek, iletmek, duyurmak, yan yana gelmek, talep etmek yasak. Tek farklı bir sesin bile, en çirkin yöntemlerle bastırıldığı bir sistem var artık karşımızda. Faşizm biat istiyor, tekmil istiyor, karşısında kırılan her dizi, şebeğe dönüştürüp toplumun önüne atıyor. Teslim olanların ruhunu, kişiliğini öne çıkarıp, nasıl hizaya geldiklerini tüm topluma göstererek, gücünü onaylatıyor. Talep ettiği her şeyin yerine getiriliyor oluşundan pekiştiriyor iktidarını. Tek engel var: Kürtler ve demokrasi güçleri. Kürtlere ve tüm demokrasi güçlerine karşı, devletin iktidar üzerinden blok tavır geliştirmesi bir güç-müş gibi gözükebilir lakin bu zorunlu birliktelik, direniş derinleşip, uluslararası bir boyut kazanmaya başladığında, çıkar ve güç temelli ortaklığın dengeleri de değişecek ve çatırdamaktan kurtulamayacaktır. Direnişin en önemli irade çatışması burada yaşanıyor ve yaşanacak. Cenazelerin kaldırılmasından, sokağa çıkma yasaklarının yok sayılmasına kadar her alanda bir irade çatışması var artık. Ne yapsalar da kıramadıkları bir direniş ile karşı karşıyalar. Kırabilmek için en vahşi yöntemleri uyguluyor, en korkak ve en ağır olanını ise çekilecekleri an için saklıyorlar.
Kaybedecekler. Rozerinler kazanacak ve yarın bir başkasının elinde, beyaz bir sayfaya yazılmış “Yaşama dair” adlı şiiri bulacağız. Katledilen her Kürt çocuğunun, gencinin, kadınının yüzü de orada olacak.