Seçimler ve Sökülen Kapılar

Seçimler ve Sökülen Kapılar

Seçim ve sonuçları tartışılmaya devam ediyor ve öyle görünüyor ki bu tartışma, yeni gelişmeler ve hamlelerle çok daha büyük sonuçları olacak bir sürece doğru yol alıyor.
Hem iktidar bloğu, hem de muhalefet bloğu açısından “Elim sende” oyunu etrafında koşuşturmalar yaşanacak bir süre daha. Muhalefetin elini kelepçeleyerek bu oyunun tek galibi olma hamleleri yapan iktidar için durumun hiç de iç açıcı olmadığını sanırım söylemeye gerek yok.
Seçmen tabanından yükselen çığlıklara “korkmayın, biz galip çıktık, ben daha 2023’e kadar Cumhurbaşkanıyım” diyerek arka arkaya verilen mesajlar, ömrü çok uzun olmayacak kadar etkisiz şu an.
Seçim tartışmasını sürece yaymak ve bunu yaparken oluşan panik havasını toparlamak, dışarıdan gelen baskıları savurmak, içeriden gelenleri ise bastırmak olarak formüle ettikleri hamleler dâhil hiç biri ama hiç biri, başlayan çözülmeyi durduramayacak gözüküyor.
Artık yapacakları her hukuksuz hamle, tepkiyi ve öfkeyi büyütmekten başka bir işe yaramayacak.
Tüm bu öfkeyi, her kanalda, duvarda, binada, yolda, afişte, posterde, gazetede boy boy gözükerek “hâkimiyet bizde” duygusunu vererek aşmayı düşünenler, bu pohpohlamanın aslında kendi kendini tuzaklamak olduğunu, yaşayarak öğrenecekler.
Kriz derinleşip, insanların illallah çeken nefesleri birbirine karışıp, nefretlerine bir sembol ve yaşadıkları tüm musibetlere bir neden aradıklarında, ilk görecekleri şey o dev posterler olacaktır. Yıkma duygusu böyle filizlenir ve en çok gözüne sokulan şeye yönelir bilesiniz.
Devasa bir ekonomik krizin sonuçları ülkeye yayıldıkça ve daha çok hissedildikçe, yaşananların tüm suçu elbette üstlerine kalacak ve bundan “devletin bekası” nakaratı ile kurtulmak kolay olmayacak.
Olmayacak, çünkü insanların bekası, evine götürebildiği ekmek kadardır.
“Devletin bekası” söylemi, insanların karnını değil, milliyetçi duygularını doyuruyor sadece ama açlık ve hayatta kalma duygusundan daha güçlü değildir o beka.
İktidarın, sadece muhalefete değil, kendi tabanına da büyük bir travma yüklediğini bu seçimde gördük. Panikle, ağlayarak, çığlıklarla koşuşturan insanların hali, yüklenen travmanın ne kadar büyük olduğunu gösteriyor. Acıklı görüntüler eşliğinde geçiyor önümüzden insanlar.
Bütün bir toplumu kutuplaştıranların yaptığı en büyük kötülüklerden birisidir işte bu acıklı hal. İktidar giderse biz ne yaparız, ne yeriz, ne içeriz diyerek yükselen korkulu çığlıklar, kendilerine bağımlı hale getirdikleri ve her türlü hukuksuzluğu onaylattıkları çoğunluğun elinden, dilinden, iktidarın yüzüne doğru tırmanıyor.
Her seçimi kazanmalarını, tüm hukuksuzlukları inşa etme onayı olarak sunanlar açısından büyük bir “bela” var şimdi karşılarında.
Seçimlerden meşruluk devşirenlerin bindikleri dal sallanıyor ve bunun sonuçlarının ne olacağı konusunda bence bir fikirleri var.
Bu zemini daha fazla kaygan hale getirirlerse, sadece ülkede değil, batı kamuoyu nezdinde de tüm meşruluk zeminlerini kaybedecekler. Bunu kaybettiğiniz anda da, kimse gözyaşınıza bakmayacaktır. Bir anda gayri meşru bir iktidar, gayri meşru bir yönetim ve gayri meşru bir lider durumuna düşülmesi kaçınılmaz son olur.
İktidar şimdi bir tercih yapacak.
Ya uzlaşarak teslim olacak ve geçiş sürecinin kapılarını açacak, ya da tüm ülkeye ve topluma ağır sonuçları olacak bir süreç çok hızlı işleyerek, uluslararası hukukun da devreye girdiği bir krize sürüklenecek.
Kendi yarattıkları sistemin kurbanı olmasının ekonomik, toplumsal ve siyasal tüm alt yapısını yine kendi elleriyle oluşturmuş durumdalar. İçine düştükleri/düşürüldükleri bu ortamı eğer “deli” bir tercih yaparak çıkmaza sürüklerlerse, Türkiye acılarla dolu sancılı bir sürecin tam ortasında kendisini bulacaktır.
Bu elbette bir delilik olur ve iktidar bunu göze alabilecek mi emin değilim. Rant ve çıkar birlikteliğinden oluşmuş bir iktidarın, böylesi bir kopuşa girişebilecek ne ideolojik bir omurgası, ne de aklını yitirmiş bir cesareti var.
Muhalefet ise süreci uzun soluklu bir stratejiyle bugünlere getirdi.
Bir yandan iktidarın “bunlar gelirse her şeyinizi kaybedersiniz” diyerek konsolide ettiği tabanın korkularını kıracak aday tercihleriyle “sizden biri” duygusunu verirken, diğer yandan siyasette aktör haline getirdiği İYİ Parti ile milliyetçi tabana yeni bir kapı, Saadet Partisi ile de dindarlara soluk alacakları bir alternatif sundu ama en önemli aktörün HDP olduğu gerçeği, üstünden atlanacak bir şey değildi.
İktidar buna karşılık, muhalefet cephesinin en önemli ayağını oluşturan HDP’yi ortadan kaldırmaya yönelerek, Kürt illerine sıkıştırmanın ve Türkiye siyasetinin dışına itmenin, en vahşi yöntemlerini, yine en zorba biçimde harekete geçirdi.
Tüm ülkeye hâkim kılınacak hukuksuzluk, en önce Kürtlerin, solun ve ilerici güçlerin üzerinde denenerek yaygınlaştırıldı.
Ana muhalefet ise iktidarın bu yönelimine açık, gizli onaylar vererek belki de bu seçimlerde gördüğümüz ittifak siyasetinin mecburiyetlerini ve siyaset psikolojisini oluşturdu.
HDP’yi bilinçli olarak “anahtar” söylemi ile ananlara, “dış kapının dış mandalı” muamelesi yapanlara, Kürt siyaseti “o iş öyle değil” diyerek, ülke ile kendi aralarına konulan kapıyı söküp atacak bir hamleyle karşılık verdi.
Hem iktidarı sarstı, hem de muhalefeti bir arada tutmuş oldu.
Demirtaş’ın çağrısı ise, bu stratejiye uygun bir nokta koydu.
Süreç devam ediyor elbette.
Siyaset sahasına çıkacak “Yeni” devrik aktörler ise AKP içinden kaçanları toplayarak yol alabilecekleri bir siyasi hikâyeye adım atıyorlar.
Öte yandan, asla yalnız yürüyemeyen AKP, iktidara geldiği günden bu yana hep bir bastona ihtiyaç duydu. En büyük ortağı Gülen Cemaati’nin, 15 Temmuz kalkışması ile girdiği mücadeleden tasfiye edilerek çıkması ve devlette oluşan ittifak boşluğunu hızla MHP ve Ulusalcı koalisyonun doldurması, artık bir bastonla değil, iki bastonla yürümek zorunda bıraktı AKP’yi.
İktidar paylaşımında, hızla boşluklar dolduruldu. Dolmayan tek boşluk ise güven duygusu oldu.
Arkasına bakmadan yürüyemeyen bir iktidar var uzun zamandır ve bunda da haksız sayılmaz.
Rant ve talan çetelerinin, yeni duruma göre pozisyon alacakları ise çok açık.
Tüm bunların toplamı, “Tayyip sonrası Türkiye” siyasetinin konuşulduğu yeni bir dönemi hareketlendirecektir muhtemelen.
Bu yanıyla 2023 hayali, kursakta kalan bir ukde olabilir.
Bunun nasıl olacağını ise, içeride ve dışarıda kendisine uzatılan “uzlaşarak teslim ol” mesajlarına, Erdoğan’ın vereceği cevap belirleyecek.