Tutunulacak tek dal

Tutunulacak tek dal

Alışıyoruz, farkında mıyız? Sokak ortasında kalan ölümleri sıradanlaştırmaya çalışıyorlar. Çocukların katledilmesini “normal” cümleler içerisinde ifade ediyorlar ve “her şey geçer”, “bir şey değişmez” diyenlerin o soğukluğu, daha çok bulaşıyor hayatlarımıza.Kocaman yalan bir ülke Türkiye. İnsanlığı, insafı, vicdanı, şerefi, onuru ne varsa içi boşaltılmış, yalan edilmiş. Yalan ne kadar büyükse, sessizlik bir o kadar genişliyor. Sessizlik ne kadar genişliyorsa, yalanlar o kadar çoğalıyor. Aşk, sevgi, aile, arkadaşlık, dostluk, yoldaşlık ne varsa içinize koyduğunuz, yalanla yoğruluyor. İnsanlığımızdan, bu kadar çabuk dökülmemizin nedenidir içimize bulaştırdığımız yalanlar.Parça parça elimize geliyor dokunduğumuz her şey. Ne tenimiz ten gibi kokuyor artık, ne de hissettiklerimiz yüreğe değiyor. Ortalama bir konuşma içinde geçip gidiyor hayatlarımız. Hepimiz birbirimizi suskunlukta onaylayıp, sıradanlığın “güvenli” sınırlarına çekiliyoruz. Faşizm geçiyor uygun adımlarla önümüzden. Koca bir boşluk, koca bir hiçlik içerisinde var-mışız gibi yaparak, sesleniyoruz birbirimize. Herkes duyuyor-muş gibi yapıyor. Herkes kafasını sallayarak anlamış gibi göz kırpıyor seslenişlere. Oysa, hazır ola geçmiş bir toplum zaten kımıldayamaz olup bitene.Yanı başınızda insanlar katledilirken, hiçbir şey olmuyor gibi davranabilmek, yaşamsızlığın kendisidir zaten. Sizi nefretle biçimlendirenler, hazır ola girmeyenlerin kanını döküyorlar. Adalet yoksa onur da yok, eşitlik yoksa kimliğiniz de yok. Direnmeniz yoksa hiçbir şeyiniz yok. El ayak çekildiğinde, kalabalıkların ayakları altında kalmış cesetler gözüküyor. Onlar sahici. Takılmamak için üstünden atlanan ölü çocuk bedenleri yatıyor o betonların üzerinde. Görmek, bilmek, duymak istemesek de kaldırımların, sokakların arasındalar, onlar gerçekler. Can çekişiyor kimileri, kimileri gelecek bir yardımla oradan kaldırılacağı umudunu, kimileri ise gözü açık bakışını bırakıyor geriye. Yalanla hikaye biriktirenlerin, yalandan selamlaşıp hal hatır soranların, yalandan namaza duranların, yalandan laiklik, cumhuriyet diyenlerin, yalandan insan hakları, demokrasi diyerek ortalıkta dolaşanların hepsi yumuyor gözlerini Kürdün yaşadıklarına. Hepsinin bir ama’sı, hepsinin bir fakat’ı var. Söz Kürdün üzerine gelince, “sözde”lere yakalanıp, hep beraber örtüyorlar devletin açıkta kalan mabadını. “Devlet” diyorlar, “yıkılırsa hepimiz altında kalırız aman ha” diyorlar. Kürdün talebi, isteği “bölücü, yıkıcı” tanımlamalar arasında salınıyor ortalığa. Sistemin tuzu kuruları, hep bir ağızdan ayağa kalkıp, parmaklarını sallıyor. Kendi aralarında pay ettikleri iktidar ortaklığı ile köşesini kapan, gösteriyor dişlerini. İslamcısı, milliyetçisi, ulusalcısı Kürtlerin kanını kaşıklıyorlar sofralarında. Devletin maniküründen geçmiş dilleriyle, en dik, en sert, en kararlı ses tonlarıyla diklenip, kartvizitlerine yığdıkları büyük sıfatlarıyla sesleniyorlar ahaliye; “Devlet yıkılırsa, hepimiz altında kalırız aman ha…” O zaman yıkılsın devletiniz. Yıkılsın ve hepinizin boynu altında kalsın. Öldürdüğünüz her çocuğun, kadının, annenin ahıdır bu.”Yıkılırsa hepimiz altında kalırız” diyenlerin kıyısından kıyısından öne çıkanların, aydınları objektif olmaya çağırmalarına bakın hele. Devlet, kendi propagandasının etkisiz kaldığı yerlerin kapılarını, “objektif” olma çağrısı yapan maymuncuklara bırakıyor. Faşizm ile ona karşı mücadele edenler arasında nasıl bir objektiflik ilişkisi kuruyorlar gördünüz mü? Evet, yıkılsın boynunuz. Zaten kendi omuzlarınızda, kendi başlarınızı taşımıyorsunuz.Devletin ağzına sürükleyip canını aldığınız o çocukların, kadınların, gençlerin, yaşlıların, çırılçıplak soyup bir panzerin arkasından sürükleyip, derisini vücudundan sıyırdığınız insanların, evini, damını başına yıktığınız, annesinin can çekişen bedenini seyrettirdiğiniz oğulların, kızların, duvarına “Kurdun dişine kan değdi” diyerek, kapısının önünde, karnında doğmamış bebesiyle katlettiğiniz kadının, sokak ortasında çürüttüğünüz o insan bedenlerinin sözüdür bu. Kürdün akıtılan kanı üzerinde uzlaşmış milliyetçisinin, muhafazakarının, ulusalcısının önerdiği tek hayat şekli bu. Korkak, pısırık, kişiliksiz ve yalanı yaşayan bir toplum. Birbirlerinin hırsızlıklarını, yolsuzluklarını, yozluklarını örtüp, “devlet yıkılırsa…” palavrasını ortaklaştırıp, bir halkın üzerine bırakılan bombaları, sürülen tankları, katilleri, ellerinizi patlatırcasına alkışlamanızı bu yüzden istiyorlar. Öldürülmüş çocuklara, annelere, kadınlara, gençlere küfredeceğiniz, katillerini alkışlayıp, yücelteceğiniz bir ülkenin hayalini kuruyorlar. Direniyorlar insanlar? Tam da buna karşı direniyorlar. Buna karşı kendilerini savunuyorlar. Mış- Miş- Muş gibi yapmıyorlar. Sahiciler… Ölümleri, cansız bedenleri kadar, dostlukları, selamları, arkadaşlıklar, yaşamları, paylaşımları da sahici. Çünkü direnenler bilir paylaşmayı. 
Tutunulacak tek dal burası…