Köpükten balonlar ve çocuklar

Köpükten balonlar ve çocuklar

Çocuklar ürkek, çocuklar bomba sesleri arasında kapatıp kulaklarını, yumuyorlar gözlerini. Çocuklar, kulaklarını kapatıp, gözlerini yumunca, geçecek sanıyorlar bütün korkuları. Çocuklar, köpük baloncukların peşinden koşuyorlar. Koşuyorlar balonları patlatmak için. Kaçan her balonun ardından, bir başka balonun peşine takılıyorlar yeniden. Köpükten balonlar gökyüzüne yükseldikçe yok oluyorlar. Çocukların 

Sinağrit Baba’nın sesi

Sinağrit Baba’nın sesi

Sihirli bir değnekle dokunup, bütün ülkeyi değiştirecek bir el, bir kurtarıcı olmayacak. Hatırlar mısınız Sinağrit Baba’yı? Sinağrit Baba’ya ‘bizi kurtar’ diyen diğer balıkların haykırışlarını? Tuzaklar var, kumpaslar, pusular. Hepsinin kurbanları var. Dostlarımız, sevdiklerimiz, arkadaşlarımız, yakınlarımız aramızdan alınıp götürülüyor ve her gün bir başkasının haberi  önümüze 

Ölüler ve yalanlar

Ölüler ve yalanlar

“Kürt olmak nedir?” diye sordum. Boşlukta derin bir sessizlik yankılandı. Sessizlik yankılanır mı? İçinizden içinize konuşuyorsanız yankılanır. İçinizden bir başkasının içine dokunuyorsanız duyarsınız yankınızı. Öyle yankılanır ki kendinize verdiğiniz her cevapta, cevaplarda bulduğunuz her kendinizde, kalbinizin sızısı bütün bedeninizi ele geçirir. Kanayan kalp öfkelidir. Kanayan 

Atakan ve Batuhan

Atakan ve Batuhan

İnsanı yalnızlık değil, unutulmak acıtır en çok. Bunun ne demek olduğunu ise yine en çok içeridekiler bilir. Azalan ziyaretler, azalan mektuplar, azalan selamlar, azalan haberler, azalan sesler ve en son kendi sesinizle baş başa kalışınızda duvarlara çarpan o kimsesizlik, işte o üşütür bütün bedeni. Omuzlarınız 

Karanfil mevsimi

Karanfil mevsimi

Ruhumuzun üstünde çığlıklar var. Arkadaşlarımızın, dostlarımızın, yoldaşlarımızın ve birbirini ilk defa görüp merhabalaşmış, hafızalarımıza sıcak tebessümlerini emanet etmiş hiç tanımadıklarımızın, yani “canımız” dediklerimizin çığlıkları…Düştüğü, parçalandığı, her parçasının üzerimize sıçradığı o günlerden bugüne, ne zaman omuzumuzda, sırtımızda, göğsümüzün üzerinde bir ağırlık hissetsek, ne zaman bir parçamız 

Küçük resme bakmak, büyük resmi görmek

Küçük resme bakmak, büyük resmi görmek

Yaşananları anlatırken “baskı, zulüm, vahşet” diyoruz. Başka türlü nasıl anlatılabilir, nasıl tarif edilebilir ki? Her sürecin kendi ağırlığı, özgünlüğü olurdu. Her sürecin tahminlerini, aşağı yukarı olabileceklerini, küçük yanılma paylarıyla yorumlar, bir ortak nokta bulurduk. Uzun zamandır bunu yapamıyoruz. Elimizde tuttuğumuz tüm veriler hızla çöküp, başka